26 Ocak 2013 Cumartesi

İstanbul Kahini - Başkasının Karısı

İlk kitabım; İstanbul Kahini

Kitabı Seyyah gülün blogunda görmüş not almıştım. Bir süre sonra Seyyah gülün blogunun çekiliş talihlisi ben oldum ve sevgili seyyah merak ettiğim kitabı bana gönderdi.




Osmanlının parçalanma döneminde küçük bir kızın hayatını anlatıyor. Köstence de dünyaya gelen kızımız özel bir kız. Dil öğrenme konusunda oldukça yetenekli. Daha 7 yaşında iken okuma yazma öğreniyor. 9 yaşına gelince pek çok dil öğrenmiş oluyor. Bazı kehanetlere göre asırlardır beklenen özel insan bizim kız oluyor.

Köstence'den yola çıkarak İstanbul'a geliyoruz. Kızımızın favori kitabı var ''Kum saati'' gerçekte böyle bir kitap mevcut mu bilemedim. 6 ciltlik kitabı kızımız 8 yaşında iken başlamış okumaya ve her daim okumakla meşgul. Karşılaştığı her durumu Kum Saatinden kıyaslayarak yorumlamaya çalışıyor.

Kitaptaki kızımız 9 değilde 18-20 yaş çivarı olaydı daha mantıklı mı olurdu ne. Kızın düşündüklerini ben düşünmüyorum. Geri zekalı mıyım ne :) Tabi kızı özel yapanda zekası diyelim ve geri zekalı olmaktan yırtalım.

Kitapta küçük saçma ayrıntılar mevcut. Acaba yazar İstanbul'a gelmiş mi diyecektim ki burs kazanıp Türkiye'ye gelmiş sadece bir yıl kalmış. Anlatılan yerlerde bir tuhaflık var.  Mesela Rumeli Hisarından Topkapı sarayı görünüyor. Hem mesafe hemde çoğrafi koşullar açısından pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Normalde gözüküyor da binalardan ben mi görmedim bilemedim şimdi.
O devirde evlerde küvet var mıydı acaba. Birde ismi bile Türkçe olmayan Türk Moncef bey var. Pederle birlikte yemek yerken dikkatimi çeken bir şey vardı. Kuzu etinin ortasının tam pişmediği ve kanlı olduğu yazıyordu. Moncef bey dini vecibelerini yerine getiren biri olmasa da alışkanlık gereği kanlı bir et yememesi gerekmez mi. Sonuç itibari ile etin içinde kan kalmaması için dinimizce belirli kesim yöntemleri var. Müslüman bir çevrenin buna dikkat etmesi gerek. Kuranda lanetlenmiş bir toplum olan Yahudilerden özel bir insan çıkmış olması da ayrı bir konu.
Bu kadar kusur bulunca beğenmedim dememi beklemeyim. Bunlara rağmen beğendim demek için açıklıyorum.

Kitabı tarihi kitap diye alğılamayın. Belirsiz bir dönemde isimsiz bir şehir de geçiyor kabul edin. 

İkinci kitabım Başkasının karısı

Menekşe ablanın verdiği kitaplardan birisiydi. 


Kitabın kapağını beğenmemiştim zaten içini de beğenemedim. Okurken sıkıntıdan patladım.  Aman efendim derdimi anlatsam bana hak verirsiniz. Aslında benle alakası yok efendim arkadaşım rica etti falan filan. Adam lafı uzatana kadar direk konuya girse iş çözümlenecek.  Kim kimi aldatıyor? Aman ne karışık saçma bir kitaptı o öyle. Okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz. 

Orhan Pamuk Kar'a başladım ama oçak ayı içinde bitirir miyim bilmiyorum. Ocak ayı için daha fazla kitap hedefim vardı. Mesleki  eğitime başladığımdan  dolayı biraz aksadı. Şubat 15'e kadar kursum devam ediyor. ondan sonra kitap okumalarıma devam edeceğim. 

Keyifli okumalar. 

23 Ocak 2013 Çarşamba

Hint filmleri

Hint filmi deyince hepinizin aklına rengaren kıyafetler, olur olmadık yerlerde dans eden insanlar geldiğini biliyorum. Biliyorum çünkü benim aklıma da onlar geliyor. Hele geçenlerde izlediğim bir film var ki komedi dalında ödül alır o derece saçma dans ve dövüş sahneleri var idi. Neyde ben aklınızdaki Hint filmlerine  farklı bir bakış acısı getireceğim (dersiniz filmi ben çektim :p ).

İlk filmimiz Black

Belirtmeden edemeyeceğim tek bir kare dans sahnesi yok. Yıllar önce salya sümük ağlayarak izlemiştim. Ağlamaktan başım ağrıyınca arkadaşta izleyip ağlamasın diye filmi silmiştim (  arkadaşın bilgisayarında kayıtlı idi ). Yok ben ağlamayı seviyorum diyorsanız muhakkak izleyin.
Film konusunu soracak olursanız; kızımız görme ve işitme engelli. Sekiz yaşında iken öğretmeni ile tanışan kızımı öğretmenin azmi ile üniversiteye kadar geliyor. Konu bundan ibaret olsa da muhakkak izleyin. Son sahnesi ayrı bir ağlatıyor.


İkinci filmimizde; Udaan 


Bu filmi izleyeli birkaç gün oluyor. Depresif bir şekilde film izlerken ablam geldi. Dram izleyene kadar çamdan bak  daha beter dramlar görürsün dedi. Haklı ama ben ısrarla filden göreceğim :) 
Liseye giden oğlumuz. Okuldan atılır ve 8 yıldır görmediği babasının yanına döner. Babasının sert otoriter yapısı ve varlığından bile haberi olmadığı 6 yaşındaki kardeşi ile yeni bir hayata alışma sürecini anlatıyor. 
Filmin sonu umduğum gibi çıkmadı. Sonra kendimi teselli ettim. Zaten mutlu sonla bitse beğenmez saçma bulurdun diye. Aslında mutlu son gibi bitti (gibi ne ya).

Verdiğim linklerden detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. 

İki filmi de izleyin. 

Esenkalın. 

18 Ocak 2013 Cuma

Seyyah Gülden hediye geldi

Seyyah Gülün düzenlemiş olduğu çekilişin talihlilerinden biriside bendim. Daha önceki çekilişin talihlisi de ben idim. Biliyorum çekilişler konusunda pek kısmetliyim. Kıskanmayın isteyin sizinde olsun :)




İstanbul Kahinini seyyah gülün blogunda görmüş ve okunacaklar listesine eklemiştim. Hoş bir tevafuk oldu. Hediyelerim kitapla sınırlı değil. Kedişli kalem ve mıknatıslı ayracım da var. Ayraç diyorum ama ayraç olmayabilirde ben ayraç olduğunu düşündüm daha önce bu tarz bir şey görmedim. Annemin deyimi ile ''olmayacak olan işler'' nereden bileyim :)

Güzel hediyeleri çin Seyyah güle teşekkürler.
Esenkalın.





Çabader- Sema Maraşlı

Sema Maraş'lıyı bilmeyen var mı? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Hiç sorun değil geçen seneye kadar bende bilmiyordum. Taki dernekdeki seminere kadar. Aslında masal kitaplarına rastlamıştım ama aile danışmanlığı  ve evlilik üzerine seminerler verdiğini bilmiyordum.
 Evlilik meseleleri ilgimi çekmediği için geçen seneki  (önceki senede olabilir bilemedim şimdi) seminere gitmemiştim. Küçük ablam ve arkadaşları gitmişti.
 Biraz da büyük ablamın etkisi ile bu seneki semire gidesim de yoktu. İyi ki de gitmişim diyecek kadar beğenmesem de fena değildi.  


İlişkilerdeki hataların pek çoğunun kadından kaynaklandığın söylemiş olması sinirlerimi germiş olsa da genel olarak beğendim. Neymiş efendim kadın çok dırdırcı imiş daha anne karnında iken kız çocuklarının çenesi hareket ediyormuş. Aslında seminer sonunda hak verdik. Onca konuşmaya her çene dayanmaz. 

Erken gidip önlerde oturmak varken arkadaşla kıyafet bakmakla meşgul olunca arka taraflara kalmış olduk. O yüzden resim yok demeyeceğim işime gelmedi ondan resim yok :) Dernek resim yayınlarsa oradan çırparım :)
Arkaya kalınca  bıdır bıdır konuştuk. Aslında Hazal bir kitap yazacak kadar not tuttu biz Nurdan'la konuştuk.

Günün özeti neymiş tanıştığımız kişiye ilk olarak anneniz sağ mı, hayatımıza üçüncü kişiler dahil olacak mı demeyeceğiz. Ailemle pek görüşmem o acıdan rahat olun diyenden de kaçacağız :)
Koça seminerden bunu mu çıkardım yani.   En iyisi ben uyuyayım.

Kalın sağlıcakla. 

14 Ocak 2013 Pazartesi

İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Elimdeki kitap stoğunu hızlı bir şekilde bitirmeye devam ediyorum. Hızlı dediğime bakmayın ince kitaplardan başladım. Şubatta mesleki eğitime başlıyorum o vakte kadar menekşe abladan gelen kitapları yarılamak istiyorum. Daha öncede söylediğim gibi yaklaşık 28 kitap. Bir kaç tanesini okudum bir kısmını da daha önce okumuştum. 


Kitabı yıllar önce okumuştum 2004 eylül diye hatırlıyorum. Kitapta 2004 mayısta ilk baskısını yapmış. Köyde  babamın kitaplarının içinde vardı ilk orada başlamış ama beğenmediğim için yarım bırakmıştım. Okudukça çoğu yazıyı hatırladım. 
Kitap gayet akıcı. Beğenmediğim yazılar olsa da genel olarak kitabı beğendim. 
Ahmet Altan'ın okunmayı bekleyen iki adet daha kitabı var. Ama başka zaman okuyacağım.

Henüz ne okuyacağıma karar veremedim. Son 80 sayfası kalan kitaba devam edebilirim. 300 sayfalık kitabın ilk 200 sayfasını bir haftada okuyup bıraktım. Arayı uzatmadan onu bitireyim bari. 
Sonrada ders mi çalışsam. Mayısta yapılacak sınav için şimdiden çalışmak ne derece mantıklı ise!

Kalın sağlıcakla. 

13 Ocak 2013 Pazar

Leyla İpekçi - Başkası Olduğun Yer


Leyla ipekçinin daha önce kitabını okumamıştım. Gazetedeki yazılarını da zorlasam da okuyamıyorum. Sürekli başlıyor yarım bırakıyordum. Söz arasında arkadaşa yazılarını okuyamadığı söyleyince bu kitabını tavsiye etti. Tavsiye etmekle kalmadı kendi kitabını verdi okumam için. Bende sanki kendi kitabım gibi aldım geri vermedim. Neredeyse bir aydır elimde okunmayı bekliyor. Aldığımda 20 sayfalık bir başlangıç yapmış ama çok sıkıcı bulmuştum. 


Yeni yılla birlikte elimdeki kitap kulesini eritmeye karar verince ince kitaplardan başlayayım dedim. İki kitabı birlikte okuyarak eş zamanlı kitapları bitirdim. Biri ne kadar ağır, ötekide tam tersi bir çırpıda bitti. 
Kitabın üzerine roman yazıyor ama romandan çok felsefi bir yanı var. Anlaya bilene pek çok şey öğretebilecek bir kitap. 
Altı çizilecek pek çok satır vardı. Emanet olunca her durumda kenara yazamayacağım için çok fazla alıntı yapamadım. Yapsam da buraya yazmakla uğraşır mıydım? Sanmam. Amaç siz sevgili karilerim merek etsin okusun diye :) yoksa üşendiğimden değil. 

Yazım normalde de berbattı zaten sürekli net başında tık tık tuşlamaktan kalem nasıl tutulur unutmuşum. O yüzden yazı yazma kararı aldım. Daha düzenli bir şekilde kitap notları tutacağım. Maksat kazanılmış alışkanlıkları kaybetmemek. 

Kısa alıntı

Nedir insanlığın büyük buluşu? Hiç akıllara gelmeyen bir var oluş imkanı?
İlahi adaleti bu dünyada arayanlar korkaktır, korkaktırlar çünkü dünyayı böyle kutsamakla, gerçeklik sezgisi bir doğma gibi dehşete düşürüyor onları. 

Eskimiş bir erdem sizce neye benzer.

İçinde öldürme sahnesi olmayan filmler film demeyenler var. 
(bu satır benim içindi :( film kahramanı ölmeli ki filmi beğeneyim) 

Kıymeti başka yerde arıyorsun, belki nesnelerin ta içinden duyulan cılız bir seste, belki nesne öncesi zamanlarda. İhtiyar bir babaanneye inen meleksi bir dokunuşta belki.

Başkalarının acısına böylesine  yabancıyken büyük ön sözler, süslü kapak sırtları iyi kitap yazılabilir mi sanıyorsun?

Sen dünyanın gerçekliğine parmak basıyorsun, onlar senin parmağını kibarca değdireçeğin yere hoyratça basmana takılmışlar. Dünya gerçekleri narin parmakla gösterilemez halde çoktandır. 

Ya Rabbim; Konuşmak istemiyorum. İstemiyorum izzet tacımı kaptırmak. Bir şeyler beklemek ondan bundan. Oyalanmak. Kendimi anmak istemiyorum her duyduğum hikayede. Ne de dünyayı içine alan her acıyı dışlayarak bakmak aynaya. 

Ya Rabbim; dursun bu çeşitli dillerde bahane üretme salgını; bu hınç kervanı, dursun ne olur bu yıkım konvoyu artık. Tamamen kapanmazdan önce tövbe kapısı, affettirsin baba katilleri kendilerini bize...

Kitap başlangıçta sıksa da severek okudum. Ağır bir şekilde ilerlediği için her ortamda okunmaya bilir. Kitap severlere şiddetle tavsiye ederim. Okuyunuz ve okutunuz. 

Bir kitabı okuduktan sonra başka okurlar (bloggerler ) ne demiş diye arama yaparım.  Bir iki yazı dikkatimi çekti okumak isterseniz. 
Eş zamanlı okuduğum ikinci kitap; 

Cennet İmkansız Aşk Mümkün - Onur Hınçer


Ramazam bayramı münasebeti ile sevgili Elifenin hediyesi idi. Kitaba daha önce başlamış ama yarım bırakmıştım. Bitirmek bu günlere nasipmiş. Nedense kitabın ilahi aşkı anlattığını düşünmüştüm. O yüzden olsa gerek beğenemedim. Beğenen muhakkak vardır. Zevk meselesi diyelim.  

Keyifli okumalar.

10 Ocak 2013 Perşembe

Mim

Denizin yıldızı asırlar önce beni mimlemişti. Erkenden cevaplamak gibi huylarım olmadığından bu günlere kaldı. Hazırda sevdanın mimi de var madem ikisi bir arada olsun dedim.

Başlangıç Denizin mim

1. Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?

Çok mantıklı insanımdır. Mantık üzerine hareket ederim desem de mantığımı da duygularım yönlendiriyor. O yüzden duruma göre mantık duruma göre duygular diyelim.

2. İnsanlar niye mutlu değil? Neden şükretmesini bilmiyor? 

Eskilerin deyimi ile ''Yokluk görmemişler ki elindekinin kıymetini bilsinler'' Çok şükür elimizin altında her şeyimiz var. İstediğimize çok çabuk ulaşaliyoruz. Biraz yokluk çeksek. Elimizdekiler için mücadele etsek nasıl kıymetli olur. Tüketim toplumunun doğurmuş olduğu sonuçlar diyelim öteki soruya geçelim.

3. Çok para harcayıp keşke almasaydım yada harçamasaydım dediğin bir şey var mı?

Parayı / zamanı çarçur eden biri değilimdir. Bir şey alacaksam önceden düşünür hesap yaparım ( hoş kolay beğenemediğim için alamıyorum ya). Alacağım ürün tek sefer kullanıp kenara koyacağım bir şey olmamalı. Her daim kullanımı uygun olmalı.
Bu soruyu zaman tanzimine de yoracak olursak az uyusaydım biraz daha kitap okusaydım dediğim oluyor.

4. Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?

Susmak adelettir demem/diyemem. Hakkımıda savunurum. Karşımdaki kişinin fikrini değiştirmeyeceğini, bana hak vermeyeceğini bilsemde sırf rahatsız olduğumu bilmesi için itirazımı ederim. Çoğu zamanda kendime kızarım biraz daha ılımlı ol, sus diye ama olmuyor.

5. Tok gözlü müsün yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?

Her şeyden kasıt ne olabilir. Evler,  arabalar, kıyafet falan mı? Para ile alınabilinecek bir şeyi kıskanmam. Aç gözlülükte yapmam. Maddi noktada tok gözlü olduğumu düşünüyorum. İlgi konusunda aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İlgi alaka beklerim. Bir güler yüz görmezsem hırçınlaşırım. Yanımda birisine ilgi gösterilip bana gösterilmezse kudururum. İlgi alaka konusunda tok gözlü değilimdir.

Evet gelelim sevdanın mimine; okuma listemde görmek istediğim ve istemediklerim.

İstediklerim; Her insan gibi bende okuma kolaylığı için büyük punto, bol resim diyorum. Birde samimi bir dille yazılmış yazıları unutmamak gerek.

İstemediklerim; Blog yazmayı günlük tutmaya benzetiyorum. İsteyen istediğini yazar. Bana düşmez kişinin ne şekilde post hazırladığı. Blog aleminde herkes aynı düşüncelere sahip değil ki benim istediğim her şey olsun. Tek rahatsız olduğum açtığım zaman müzik çalan bloglar. Her daim müsait ortamda olamıyoruz yada aynı tarz müziklerden hoşlanmıyoruz.

Benden bu kadar. Esenkalın.

Arz Ederim- Zafer Özcan

Arz ederim emanet aldığım kitaplardan biri. Büyük bir hevesle başladığım kitabı beğenmediğimi belirtmek isterim. 


28 şubat 1997 - 12 eylül 2010 yılları arasında medya - iktidar - güç bağlamını örnekler vererek açıklıyor. 
Dili akıcı olmakla birlikte sıkıntıdan patlatacak kadar gereksizlik var. 
Bazı yerler gereksiz denecek kadar detaylı. Tarafsız gibi gözükse de taraflı olduğunu okuduğunuz zaman anlayacaksınız.  
Yazılar kaynak gösterilerek yazıldığı için yalan olmaz diyorum. Yalan olmaması demek eksik olmayacağı anlama gelmiyor o ayrı dava. 
Kitabı beğenmemiş olsam da tavsiye ederim. Bilinmesi ve üzerine bilgi ilave edilmesi gereken konular.

Keyifli okumalar.

7 Ocak 2013 Pazartesi

İstanbul da kar var

Canım İstanbuluma ikinci kez kar geldi. Normalde kar ve yağmuru  sevsem  de İstanbul da sevemiyorum. Hiç bir estetiği yok.  Kar/yağmur demek göl olmuş sokaklar, tıkanmış trafik demek. 


Hele  odanın manzarası bu ise hiç sevilmez :(

Olaydım köyümde bu şekilde eve giderdim. 


Köydeki ev; geçen sene den galiba kuzen çekmiş bende onun facesinden aldım.


Bunu da babamdan aldım. Amcasının evi.

Köy severim dediğime bakmayın 12 ay köy sevilmez şimdi oralar çamur içindedir.

Dört buçuk yıl Eskişehir de kalınca insan her yerdeki kar manzarasını Eskişehir gibi olacak sanıyor. 
İnsan soğuk havayı özler mi? Ben özlüyorum. Bir iki resim koyayım diyeceğim yok hepsi özel. Özel olmayan Es- es kar fotoğrafı bulabilirsem paylaşırım. 

Manzarası olan karın keyfini çıkarsın. Hadi kalın sağlıcakla. 

Anime- Munto

 Kardeşim işten gelir ve tv karşına geçip çizgi film izler annemde
 ''bizim çocuk küçükken izleyememiş'' der. 
Kardeşimin cevabı '' evet izleyemedik'' olur. 
Bu olay her gün olmasa da haftada birkaç kez olur. 
Bizim çocukluğumuzda TV genelde bozuk olurdu. Bozuk olmadığı zamanda sadece TRT çekerdi. Hafta sonları dört gözle kanalın acılmasını beklerdik. Beklerken kendimizce oyunlar uydururduk. Beklediğimiz çizgi filmde her sene yayınlanan  ''Görültülü ormanın hayvanlar'' idi. 
Eksikliğini duydum mu? sanmıyorum. Bol bol kitap okurdum. 
Köy okulunda okuyunca kitap kıtlığı olurdu. Öğretmenimiz ikilemler arasına virgül koymayı öğretecek kadar yeteneksiz ama başka okuldan kitap getirecek kadar da düşünceli. 
Konuyu saptırdım, sadede geleyim. 
Çocukluğumda TV yoktu desem yeri. Çizgi film izlemeye ortaokul döneminde başladım. Halen daha izlerim :)
Sürekli yatılı okulda kaldığım için mi ne TV karşısına geçip bir şey izleyemem. Çabuk sıkılırım. Netten istediğim zaman izlerim. 
Millet anime izler benim başım kel mi dedim. Bir kaç anime taraması yaptım, başlangıç için bölüm sayısını kriter koydum ve Munto'yu izlemeye karar verdim. 


Saçma idi. Merak ettim çocuklar için mi yoksa yetişkinler için mi? 
Tek bir ders var (onuda çocuk çıkaramaz) aç gözlü olmamak gerek. Birde dizi HD kalitesinde değil. 

Konusu:

Gökyüzünde süzülen, zamanın ötesinde saklı Heavens isminde bir Dünya
vardır ve bu Dünya'nın gücünün kaynağı “Akuto” tükenmektedir. Bu gücü en
çok kullanan krallık olan Magical Kingdom’ın kralı Munto, bir imgelemi
takip ederek Dünya’ya inmeye ve Yumemi adındaki bir kızı bulmaya karar
verir. Yumemi ise her şeyden habersiz normal bir kız olmasına rağmen
Heavens adalarını görebilen tek insandır. Sonunda bir gün Munto ile
karşılaşan Yumemi, kendisinin ve çevresindekilerin Dünya'ya karşı
sorumluluğu hakkında düşünmeye başlayacaktır.

İzlemek isterseniz tık tık, Resim ve konu aynı yerden alıntıdır. 

Blog kampanyaları




Kitap kurdu böjük'ün kitap çekilişi için 12 ocağa kadar tık tık


Beyaz kitabın 9. kitap çekilişi için 17 ocağa kadar tık tık


Güvercin daktilosunun çekilişi için 20 ocağa kadar tık tık


Öylesine birinin kitap çekilişi için 25 ocağa kadar tık tık



 

bizim dünyamız blog çekilişi için çubata kadar tık tık

5 Ocak 2013 Cumartesi

Kız annesinden hediyelerim geldi

 Sade kahvenin yapmış olduğu kartpostallaşma etkinliğinde kız annesi ile eşleşmiş kartlarımızı birbirimize göndermiştik. 

İlk olarak almış olduğum el yapımı keçe zarf, kart postal ve çiçekli zarf idi. 


Merve hanım hızını alamamış tekrar paket yapıp göndermiş.
Hepsini birbirinden cici hediyeleri beğendim. Kız annesine teşekkür ederim.  

Herkese bol hediyeli mutlu seneler dilerim. 

4 Ocak 2013 Cuma

Gökyüzü kokusundan hediyelerim geldi


O kadar çok çekiliş kazandım ki bu kaçıncı hatırlamıyorum.
Tamam tamam laf olsun diye yazdım tabi ki hatırlıyorum.
Kıskanırsınız nazar falan değer dedim :)
Yok öyle bir şey daha güzelleri hepinizin olsun.

Gökyüzü kokusunun düzenlemiş olduğu çekilişinin talihlisi bendim. Hediyelerim bu akşam elime ulaştı.


Garnier ürünlerinden oluşan hediyemde yok yok. Uzun süredir saçlarımı kesip boyamayı düşünüyordum ama uygun bir kuaför bulamadığım için kesemedim. Rengi beğendim, ablam sana gitmez dedi ama olsun. Bana gitmezse annem kullanır dedim. Israrla ablama vermeyeceğim ya :) üçü bir arada temizleyiciyi banyo dolabına koydum bile. Oje ( daha doğrusu parlatıcı demek istemiştim ) nadir kullanırım, çıkarması zahmetli oluyor tırnak temizleyicisini denemeyi düşünüyorduk ( üç kız kardeş olduğumuzu daha önce söylemişimdir). Son olarak papatyalı sabun ve BB krem. 
Daha önce BB krem kullanmadım. Tam olarak ne amaçla kullanılıyor desem çok ayıp eder miyim.
Sevgili  Ayben blogunda anlatmış, pek çok blogda da var ama benim algım kıt galiba.  

Özetle hediyelerimi çok beğendim. Bu güzel hediyelerden dolayı Ayben'e teşekkür ederim. 

Esenkalın. 

Bu arada ınternet explorer den yorum yazabiliyorum. Biraz ağır ama olsun. Elife resim yüklemede yaşamış olduğu sorunu farklı tarayıcı kullandığı zaman hallede bildiğini yazınca bende deneyeyim dedim. 
Crome kullanmaya alıştığım  için explorer kullanmak zahmetli geliyor ama olsun. Siz değerli karilerim için değer. Artık istediğim zaman yorum yazabilirim. 

Bu sefer kesin gidiyorum. Kalın sağlıcakla. 

3 Ocak 2013 Perşembe

AÖF kuyruğunda 6 saat

Evet yanlış okumadınız. Saçma sapan bir şey için 6 saat kuyrukta bekledim. Örgün okuyanlar iş buldu, başları göğe yükseldi sanki zibil gibi aöf okuyan var. Bunlardan biride benim ablam. Kendisi çalıştığı için kimliğini almaya ben gittim. Daha doğrusu arkadaşla gittik. Oda kardeşinin kimliğini alacaktı. 

Hata bizde İstanbul gibi bir yerde neden erken çıkmıyorsak. Saat 8 olmadan çıktık. Malum İstanbul trafiği. 9 a doğru sıraya girdik. Kuyruğu görseniz almış başını gidiyor.
 Prt sc yapabilsem kroki ekleyeceğim.

Onca saat kuyrukta bekleyince sağda solda kim varsa kanki oluveriyorsun. Ben biraz suratsızım o yüzden bana soru sorulmadı. Hazal bayağı kaynattı. Öned iki amca vardı öldük gülmekten. İlk başlarda çok sinirli idiler şikayet edelim dilekçe verelim diye milleti ayartmaya çalıştılar ama kimse ciddiye almadı.  
Amcalardan biri kızı ile gelmişti. Yalnız gelen başka kızı çok beğendi  gelin alacak:)  Hazal sürekli telefonla konuştuğu için olayın başını kaçırdı gelmiş '' amca ne oldu, sakinleşmişsin olmaz böyle daha görevlilere catacaksın'' diye gaza getiriyordu ki öteki amca onun derdi başka dedi. Hazal hemen kıza olmaz diyemiyorsan ben senin adına konuşurum diye kırk yıllık dostuna destek çıktı :) Ömründe hiç sıra görmemiş gibi  kameraya çekenler falan oldu.  Sıra yarılanınca gazeteciler geldi. Amcalarla röportaj yapan olmadı ne ayıp :p amca ona bozulmuş olsa da bizi çeksinler hanım izlerken gelin kızı da görür diye dert yanıyordu. 

Uzun bekleyişlerin olmazsa olmazı kavgalar görültüler, soğukta beklemenin vermiş olduğu şok etkisi ile sokağın öteki ucundan kahkahası duyulanlar ve duruma göre kendince yorum yapan kişiler, hepsi mevcuttu. 

Anlatılmaz yaşanır diyorum ve yorgun ayaklarımı dinlendirmeye gidiyorum. Aaa ellerimle yazıyordum dimi. Yorgunluk işte ne saçmaladığımı bende bilmiyorum .



Kroki koyamıyorum ama link veriyorum. Durumun havimetini anlayın diye. Müezzin sokaktan başlayan sıra Kürkçübaşı külhanı sokağa sapıyor. O sokaktan geri dönüp sancaktar baba sokağının dibinden bitiyor.

Link koydum, olayı özet geçtim ki AÖF okumaktan vazgeçin. 
Yok illa okuyacağım diyorsanız illaki Anadolu Üniversitesinde okumayın. Artık pek çok Üniversitede uzaktan eğitim mevcut gidin onlardan birinden okuyun.  Ne kitapları bir şeye benziyor ne verdikleri hizmet. Hiçbir zaman gidip görmeyeceğiniz kampüsün güzelliğinden, içindeki Japon bahcesinden size ne. Daha doğrusu AÖF öğrencilerinin gelirleri ile dönen bir okul sizi umursamıyorsa sizde onu umursamayın. 
Artık alternatifleride var. Gidin başka yere. 
Çok sinirliyim çoooooook

2 Ocak 2013 Çarşamba

midak sokağı


Necib Mahfuz okumayı uzun süredir düşünüyordum. Yazar aylarında sırada Necib Mahfuz olunca geçikmeden okuyayım dedim.
Bir yazarı ilk defa okuyacaksam tavsiye alırım. Bu kitapta asabi bakire kitap ismi vermişti ama ben bulamayınca Midak Sokağı ile başlayayım dedim.



Midak sokağı Arka sokak demek ve Mısırın arka sokaklarında geçiyor. Sokakta yaşayan insanların hayatını okuyucu sıkmadan, kitaptan koparmadan ve hiç bir duygu belirtisi göstermeden sunuyor. 
Hiç bir duygu belirtisi yok diyorum çünkü kitaptaki karekterlerin duyları kartondan. Sadece üzerine geçirilmiş, Hareketi sınırlıyor ve eğreti duruyor. Ne kavgalar kavga gibi ne sevgiler. Hele dindar insan profili var ayetler hadisler üzerinden örnek veriyor. Ben günlük hayatta örnek veren birini görmedim. Birde derviş karekteri var ingilizce kelimeleri araya sıkıştırıp duran sormayın gitsin.


Midak sokağındaki içi boş karekterler bundanda ibaret değil. İş adamı Selim, cimri Saniye Afife hanım, çöpçatan Hamide ve onun kötü yola sapan kızı Hamide. Hamide nin nişanlısı berber Abbas. İngiliz özentisi Hüseyin kirşa, onun değişik terçihleri olan babası kahveci kirşa...
Duyguyu bir nebze yansıtan kötü yola düşen Hamide karekteri ve sözlüsü Abbas idi. Onun dışındaki kişiler pek gerçekçi gelmedi. 
Aslında dilencileri sakat bırakmacı başı ( adı ne idi unuttum) biraz gerçekçi idi ama gizli gizli ev sahibini gözetlemeseydi iyiydi. 
Özetle kitap okunmaya değecek bir kitap değil. Onun yerine yazarın başka kitabını okuyabilirsiniz. 

Yeni yılı bol kitaplı keyifle geçirmeniz dileği ile esenkalın.